15 Haziran 2014 Pazar





Bir baba tanıdım!..


Bir baba tanıdım... 

On üçünde sırtlandığı dünyayı keşfetmek için, sırtında yorgan İstanbul sokaklarını arşınlıyordu. Okumadan yaşamaya başladığı satırlardan sızan acıyı içinde damıttı. Bir yabancı gibi adımlarken kentin ıssız sokaklarını, gizlice çocukluğuna ağladı. Don Kişotvari bir cesaretin sularına yelken açmış, bir göz odada aynı yazgıyı paylaşan üç kişiden biriydi..…Bir çocuk..…

Bir baba tanıdım... 

Bir balık saflığında, kabul etti önce dünyayı. Her misafir gibi boyun eğdi ev sahibinin şartlarına. Bütün buyrukları harfiyen yerine getirmeye yeminliydi. Öyle de yaptı. Önce unuttu bütün geçmişini, tövbekar bir mürit edasında. Öyle ki, unuttuklarını da unuttu. Canını acıtsa da bütün dayatılanlar, hoş gördü her buyruğu. Tez zamanda, dünya renginde bir çocuk olmuştu...

Bir baba tanıdım...

Kuytu bir yerde ansızın karşısına çıkan tanıdık biri gibi, ömrünün bir dönemecinde çocukluğunu gördü karşısında. Belleğinin ve bedeninin derununa itelediği çocukluğunu, naftalin kokuları eşliğinde kutsal bir seremoniyle çıkardı. Yaşamaklaydı derdi... Dünya gailesi, kuytulardan gizlice sokulurken can limanlarına, o okyanuslarda yelken açmayı yeğledi. Hatırlamanın coşkusuydu, esrik günlere balıklama dalmasına sebep. Yerçekimine meydan okuyor, bir günü bir ömür gibi yaşıyordu. Geceleri ularken gündüze, pencere sövelerinde bekleşenlerden habersizdi kuşkusuz. Ya da hatırına getirmek istemiyordu belli ki…

Bir baba tanıdım...

Erkenden bastıran bir fırtınada kalmış gibi, soğuk çalmış çiçek gibi bir başına. Çocuk yaşında uyandığı dünyada, etrafında gitgide kalabalıklaşan çocuk sesleriyle ergenliğini hatırladı bu kez. Her ne kadar sahilde kumdan kaleler yapmak idiyse de isteği, muhkem surlar inşa etmesi isteniyordu yeniden. İçindeki özgür çakalın sesinin kısıldığını, kuşların kanatlarının yolunduğunu hissetti. Küçük bahçesinde kurt köpeği besleyip, kuşları göğe salarak dindirmeye çalıştı özlemini. Ama her yaşam mağduru gibi hep bir kanadı kırıktı sonrasında..…

Bir baba tanıdım...

Bir kahraman değildi asla. Hangimiz kahramanız ki?.. Ama kahramanca savaştığı günler yok değildi. O günlerin avuntusuyla, hayatın rengine bürünmüş bir ademoğlu şimdi. Dün özgürce dolaştığı kentin sokaklarında bugün yorgun adımlarla ilerliyor. Artık ne çakalın adını anıyor, ne kuşların pırıltısı var gözlerinde. Kabullenmişliğin uysallığı ve mutiliğin işlevselliği sarmalamış durumda bedenini. Her gün yaptığı ve her gün yapageldiği şeyleri, yine yapıyor olmanın faydasına inanıyor.

Bir baba tanıdım...


Üzerindeki cilayı kaldırmak mümkün olsaydı, özgür bir çocuk olabilirdi belki. Ama mümkün görünmüyor. Çünkü, belleğinin hatırlayabileceklerini bugün bedeninin taşıması güç görünüyor.

Bir baba tanıdım!..

Benim babamdı o.

Bütün babaların ortak çizgisinde yaşıyordu.

Benim de!..