"Sizin hiç babanız öldü mü?.."
Benim bir kez öldü!.. O gün bugündür, ağızdan düşmüş bir dişi arar gibi ararım “dil”imle... Dil de gönüldür nihayetinde... Hani deseler ki, nedir mecaz ilminde karşılığı; düşünmeden göbek kordonunun kesilmesidir derim bidayetinde... Hayat, o saatten sonra daha bir tez canlı gelir üzerinize, yalnızlığınızdan fer alır da bilenir... Kendinizi zayıf ve savunmasız hissedersiniz. Göz yaşlarınız içinize akar da susarsınız. Çünkü babanız, yoktur...
Uzaklarda da olsa, varlığını bilmek, hissetmek güç verirdi oysa... Çoğu zaman teğet geçsek birbirimize de çocukluğun o engin dünyasından payımıza düşenler yeterdi de... Ne bileyim işte, birlikte adımladığımız yollar, takılmalar, kahvehanede soluklanmalar, onun esrik zamanlarında peşinden yol bulmalar... Gecenin köründe, yolunu gözlemeler pencere söğesinde...
Güzeldi yani...
Bir gün filmde defolar ortaya çıkmaya başladı... yeknesak devam edeceğini var saydığımız hayat, acı sinyaller veriyordu. Kim kondurur ki ölümü en sevdiğinin üzerine... Ne hikmettir, ümit hep gelir oturur böylesi günlerde... Bir ümit, bir ümit!.. Ama demir almak vakti gelmişken zamandan...
Neden mi anışım sebepsiz yere bu “an”ı...
Doğum günüm ya bugün... Alın size bir doğum günü anısı...
Balığım malum, zamanı sormayın bana... Taa dünden başlayıp Dünya zamanını bitirmiş olsa da içimde süren zamanlar vardır, anlar... Gelecekte var olacak zamanları tüketmişliğim kadar... Öylesi bir zaman işte... Bir boşluğun ardından, bir kayıp gidişin ardından, yasal işlemler malum...
Belki o vakte kadar hiç elime almadığım bir nüfus kağıdı; babamın...
Mamur soruyor öylesine, sıradan, bilgileri!.. Baba adı, anne adı, doğum yeri ...
O da ne ?..
Doğum tarihi!..
20 Mart 1942...
Kaç doğum günü geçmiş, habersiz...
Yazgı, “doğum”da birleştirmiş, bihaberim...
Teoman’ca bir öykünme ile “Babamın doğduğu gündeyim...” işte bugün...
Yıllar önce kaybettiğim bir yitiğin!..
İkindi hüznüdür neşeme gölge...
Bir de!..
Bir de yıllar yılı bir kez olsun farkına varamadığım!..
Ukde!..
O gün bugündür, zaten üzerinde durmadığım doğum günü ritüelinin üzerinde kalın mı kalın bir gölge!..
Durur öylece...
Hani “araf” denir ya, işte öyle...
Sevincim hüznüme mağlup, hüznüm sevincime...
Yenişemeyen iki attır, içimde koşturan...
Sanırım yazgı’m, bu...
İyi ki doğdun baba!..
Mutlu yıllar sana da...
Yattığın yer nur olsun!.. Huzur içinde bekle...
Bak bu kez andım seni, doğum günümde...
Yok yok, doğum gününde...
Böylesi iyi, daha iyi...
Oğlun...